YA SONRA!

Hepimiz yapıyoruz… Paketleme şaheseri ürünlerden etkileniyoruz… Satış görevlisi paketleme yaparken hayranlıkla izleyip, parmak hareketlerini takip ediyoruz… Tabii sadece kutu ve ambalaj kâğıdı olmuyor bizi cezbeden… Kalın kurdelalar, afili sticker’lar, etiketler, emojiler, anlamlı yazılarla süslü mesaj kağıtları… Yaratıcılıkta sınır yok! Peki ya sonra! Bence yazının devamı için spotify’ı açın Ajda Pekkan’dan “Ya Sonra” şarkısını dinleyerek bundan sonrasını okuyun… Zira durum pek iç açıcı olmayabilir…

Evet, şık paketimizi yaptırıyoruz, hediyemizi sunuyoruz! Ya Sonra… Hediyemiz Y ya da Z kuşağından birine teslim edildiyse iki seçenek var… ya “ayyy çokkk minnoş” diyerek ambalaja dair her şeyi direkt çöp tenekesine atılıyor. Ya da “ yaaa bunlar doğaya çok zarar veriyor” denilerek havalı süslemeler geri dönüşüm için ayrılan kutulara yollanıyor. Biliyoruz ki ikincisi halihazırda oldukça küçük ihtimal…

Peki ya hediyemizin muhatabı x ve daha önceki kuşaktan birileriyse! Muhtemelen o şık süsleme malzemeleri ömrünün sonuna dek evinin bir köşelerinde “daha sonra kullanırım” diyerek saklanıyor… Peki biz bunca kelimeyi niye yazıyoruz? Doğanın dengesinin bozulduğunun bir kez daha altını çizelim diye! Daha az kâğıt, daha az ambalaj, daha az süs, daha az naylon kullanmamız gerektiğini bir kez daha hatırlatalım diye…

Aslında, maksimum beş dakika sürecek bir etkileyicilik için doğaya, denizlere, canlılara zarar veriyoruz. Bütünde o zararın bize geri döndüğünü bile yeterince önemsemiyoruz.   Bunu nerden biliyorum… Alışveriş sitelerinin “şikâyet var” kısımlarını okuma alışkanlığım var da ordan. Tüketiciler asıl sipariş ettikleri ürün içeriğini kenara koyup, kargodan gelen ambalajın yırtığından, paketin özensizliğinden şikâyet ediyor. Bir de hiç üşenmeyip bunu uzun uzun tüketici köşelerine şikâyet ediyor. Doğaya zarar verilmesini desteklemekle kalmayıp zaman israfı da yaratıyor.

Paketleme, ambalaj, poşetleme biçimi, üstüne takılan süslemeler; kısacası ürünlerin ambalajlarına ait ayrıntılar hiçbir işe yaramıyor. İçerik içeriktir. Mesela satın aldığınız ayakkabının rahatlığı, şıklığı, dayanıklılığı; çantanın fonksiyonelliği, rengi, kumaşı, büyüklüğü ve benzeri özellikleri kullanıcıya değer katar. Kolaylık sağlar. Poşetleme, ambalajlama biçimleri ne kadar doğal ve az malzemeden olursa hayatı o derece fayda sağlar. En azından zarar vermez ki inanın bu da bir şey değil; çok şey!

Daha güzel, daha temiz, daha yaşanır bir dünya istiyoruz ya hepimiz! İşte daha rahat ve bol oksijen alabileceğimiz hayat ancak daha sürdürülebilir ürünlerle mümkün olabilir. Ürün içeriğine katkı sağlamayan her poşet, kurdele, bant ve benzeri süsleme dünyanın havasına, suyuna, toprağına ufacık bir darbe vuruyor. Oysa dünyanın gelişmiş ülkelerine baktığımızda sürdürülebilirlik adına büyük uğraş verildiğini görüyoruz. En lüks semtlerde doğal kumaşlar kullanılarak üretilmiş kıyafet ve aksesuarlar görüyoruz.  Trend kombinlerde bez çanta seçeneklerinin tercih edilmesi büyük bir mesaj değil mi? En büyük markaların vitrinlerini pamuklu, keten gibi doğaya dost kumaşlara, kanvas çanta modellerine rastlıyor olmamız tesadüf olamaz öyle değil mi?

Oysa hala naylon hediye paketlerinin gösterişine takılınca ne oluyor? Doğaya darbe indiriliyor. O ufacık darbeler birikiyor ve arkasında kir bırakıyor. O kirler çoğalıyor ve yerküreye savaş açıyor. Her birimiz okyanusta birer damlayız ama o okyanusu da oluşturan damlalardan biriyiz. Birimiz aslında hepimiziz. O halde satın aldığımız ürünün üzerine sarılan ve fayda yaratmayan her doğa bükücüye “hayır” diyeceğiz. Böylece Ajda Pekkan “Ya Sonra” deyip mikrofonu bize uzattığın da “Ya Sonra, dünya yemyeşil bir cennet olursa” gibi pozitif cümleler kurma hakkı kazanacağız.

Daha yeşil ve nefes alınabilir bir doğa da yaşayabilmek adına…..